Duyuların tanımlanmasında belki de en çok zorlanılan alan koku. Dünyada yaygın konuşulan İngilizce ya da diğer Avrupa dilleri kaynaklı bir sınırlılık da var. Bu kokuya yaklaşım ile de ilgili, genel sınıflandırmanın güzel kokan ya da kokmayan kısırlığına karşın dünyada kokuyu bir mevcudiyet, varoluş olarak gören çok özel topluluklar var.
Kolombiya’nın Amazon kabilelerinden Desenalar, kokuların sadece burun aracılığı ile değil; tüm beden ile duyumsanacağına inanırlar.
Mali’nin Dogon halkı kültüründe koku ile sesin, her ikisi de “havada yolculuk yaparak yayıldıklarından”, birbiriyle içsel bir ilişki içinde olduklarına inanılır. Bu nedenle de Dogonlar, bir kokuyu “işittiklerini” söylerler. Dogonlar ayrıca, sözün, bizzat koku içerdiğine inanırlar: Güzel söz, hoşa giden bir şekilde kokar. Dogon deyişi ile güzel söz, son derece değer verilen yağ kokusu ya da yemek kokusu anlamına gelirken, burundan ve belirgin olmayan dilbilgisi kurallarına uymayan bir tarzda seslendirilen sözler ise hoşa gitmeyen kokulara sahiptir. Yine bu halkta soğan kokusu genç erkek ya da kadının taşıyacağı en özel kokudur. Bedenlerine bu yüzden soğan sürerler.
Etiyopya’nın sığır yetiştiriciliği ile geçinen Dassanetch halkı, inek kokusunun en güzel koku olduğuna inanır. Bu durum, sosyal konum ve üretkenlikle öylesine bütünleşmiştir ki, erkekler ellerini inek sidiği ile yıkar ve bedenlerine gübre sürerken, kadınlar başlarına, omuzlarına ve göğüslerine tereyağı sürer ve böylelikle kendilerini daha çekici duruma getirdiklerini düşünürler.
Malay Yarımadası’nda yaşayan Chewonglar, güzel kokuların “iyi ruhlarla” iletişim kurmanın birincil aracı olduğuna inanırlar ve “kötü ruhları” defetmenin en etkin aracı olarak yabani zencefilin batıcı kokusunu kullanırlar.
Meksika’daki Tzotzil halkı, kendilerini ve kutsal eşyalarını güzel koku ile, Hindular tapınaklarını sandal ağacı ile kokulandırırlar. Nijerya halkından Songhaylar ise sunak yerlerini parfümlü sularla yıkarlar.
Belirli kültürlerde böyle duyusal karşılıklar, birbiriyle bağlantılı duyusal kodların kapsamlı bir sistemi halinde işlenmiştir. İlgi çekici sınıflandırmalardan bir tanesi de Çin kültürüne ait. Geleneksel Çin düşüncesinde kokular çiçeklerle, çiçekler renklerle, onlarda müzik tonlarına karşılık gelir. Buna göre tekenin kokusu ekşi tatla, yeşil renkle ve müzik tonu “chio” ile bütünleşirken, güzel bir koku tatlı bir tatla, sarı renkle ve müzik tonu “kung” ile bütünleşir.
Kokularda en karmaşık estetiğe, Arap coğrafyasında rastlanmaktadır. Kadınlar, bedenlerinin çeşitli yerlerine farklı kokular sürerler. Birleşik Arap Emirlikleri’nde önce tüm bedene misk, gülyağı ve safran sürülür; ardından saçlar ceviz yağı ya da susam yağı ile karıştırılmış esmer amber ya da yasemin kokusu ile parfümlenir; kulaklar sarısabır-safran-gülyağı-misk-civet’ten oluşan bir karışım olan “muhammeriye” ile kokulandırılır. Esmer amber ve nergis boyun kısmına, sandal ağacı koltukaltlarına, sarısabır burun deliklerine sürülen kokular arasındadır. Erkekler ise kulak arkalarına, burun deliklerine, sakallarına ve avuçlarına gülyağı ve sarısabır sürerler.
Arap coğrafyasının en önemli şairlerinden Mahmud Derviş, annesinin eteklerindeki kahve kokularından bahsederken: “Ve severim annemin küçük şeylerini, giysisindeki kahve kokusunu” der. Fakat kendi cenazesi için güzel kokulu çiçekler istemez “Sevmem ucuz pembe rengi, istemem menekşeleri, çünkü onlar yayar ölümün kokusunu. / Sakin, düzenli bir cenaze istiyorum.” der.
Derviş’in coğrafyasının en özel kokusu olan günlük ise Roma’da cenaze törenlerinin değişmez parçalarındandır. Kral Neron, ölen karısı Poppaea için Arapların 10 yılda ürettiğine denk akgünlüğü mezarda yakmış, aylarca kokusu devam etmiştir. Romalı yazar Ovidius kendi döneminde parfüm düşkünlüğünün doruğa çıktığını, Roma’nın parfüm satan dükkânlarla dolu olduğunu yazar. Öyle ki şölen ve toplantılara katılanlara özel kokuların sunumunun yanı sıra kapalı mekânlar içerisinde uçurulan güvercinlerin kanatlarına çiçekli sular sürülür, köpeklerin ayakları bu sulara batırılır.
Babil kültüründe ibadet ve mezar törenlerinde günlük, kırboğum ve sedir ağacı odunu kullanılması yaygındır. Dinsel törenlerde mür’ün yanı sıra kenevir yakılmasının belirli fizyolojik etkiler yarattığı kabul edilmektedir. Heredotos, Odysseia adlı eserinde, İskitlerin ölü gömme törenleri sırasında hintkeneviri tohumlarını kızgın taşların üzerine koyarak yaktıklarını ve tüten dumanı solumaktan son derece keyif aldıklarını belirtmiştir.
Herodotos da günlük ağacı üzerine notlar düşmüştür: “Bu ağacı yetiştirmek kutsal ama tehlikeli bir uğraştır; çünkü günlük ağaçları küçük kanatlı yılanlar tarafından korunuyor ve bu yılanlar, yalnızca aselbent reçinesini yakarak oluşturulan dumanlarla uzaklaştırılabilir.” der.
Aselbent Melih Cevdet Anday şiirine de girmiştir: “Aselbent, buhur kokuları içinde. Ölmüşüm orda bir aralık, Unutuverdim konuştuğum dili, Ama ağacın kendisiydi, Kavramı değildi görünen artık. “ der.
Charles Baudelaire de aselbent kullanan şairlerden:
“Kokular vardır çocuk tenlerinden taze;
Obua sesinden tatlı, çayır gibi yeşil;
Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül.
İnsana sonsuz şeylerin tadını veren,
Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular,
Duyuları, düşünceyi alıp götüren.”
Baudelaire, kokuyu, esin kaynağı olan bir estetik algı haline getire en önemli isimlerden. Aynı zamanda güzelliği algılamanın, manevi hazzı deneyimlemenin, iç dünyaları yaratmanın ve bedeni dönüştürmenin bir aracı olan kokuyu en iyi kullanan şair olarak ayrıca belirtmek gerekir.
Parfüm sanatının dünyaya yayılmasında Kıbrıslı parfüm hazırlayıcıları çok etkili olmuştur. Kıbrıs’ın asma çiçeği kokusu bir dönem için dünyanın en özel kokularından biri olarak kabul edilirdi. Parfüm üretimi için gerekli hammaddeyi Fenikeliler’den sağlıyorlardı.
Koku, Kıbrıs şiirinin de hammaddeleri arasında yer alır. Kıbrıslı şair Petros Sofas, Mehmet ve Neşe Yaşın çevirileri şiirinde: “Ve kokudan sersemlemiş yol alırken yukarılara / -kan kokusu mu, tütsü kokusu mu yoksa- / karışır kafası bu adaklarla.” der.
Eskiçağda güzel kokunun yaşayan insanları ve ölüleri öteki dünyanın uğursuzluklardan koruyacağına, sağlıklıları mutlu kılacağına, hastaları sağaltacağına ve insanları daha yüksek mertebelere eriştireceğine inanılıyordu. Parfüm üretimi Eski Mısır’da başlamış, Hindistan ve Çin’e yayılmış, Eski Romalılar tarafından geliştirilmiş, daha sonra Avrupa’da başta Fransa ve İtalya parfüm üretiminin önemli merkezleri haline gelmiştir.
Parfüm üretimin başladığı Mısır’ın çok özel koku karışımları stratejik bir baştan çıkarma aracıdır aynı zamanda. Kleopatra’nın “metapion” parfümü Jul Sezar ve Marcus Antonius’u baştan çıkarmıştır. Bu kokudan başı dönenler arasında, yüzyıllar sonra Willam Shakespeare de yer almıştır: “Yelkenler kıpkızıl ve öyle kokuluydu ki / Sarhoş oluyordu esen yeller içlerine doldukça” Willam Shakespeare’in tutkulu bir aşkı özenilecek derecede muazzam anlatan eseri Antonius ve Kleopatra aşka dair yazılan başyapıtlardan birisidir.
Koku her zaman Shakespeare’de olduğu gibi aşkla geçmez edebiyattan… Koku üzerine baş yapıtlardan biri sayılan Patrick Suskind’in, “Parfüm: Bir Katilin Hikayesi” filmi, kokunun gerilim tonlarındadır. Suskind: “Kokular, iknada sözlerden daha güçlüdür. Bir kokunun ikna edici gücü ortadan kaldırılamaz, akciğerlerimize nefes gibi girer, bizi doldurur, bizi tamamen emer. Bundan bir kaçış yoktur.” der.
Angela Carter için ayrı bir parantez açmalı, okumalarımda koku göndermeleri üzerine aldığım notlarda en fazla referans göndermeleri ona ait.
Oscar Wilde, Dorian Gray’de kokudan bahsederken: “Ve şimdi, parfümleri ve üretiminin sırlarını, yoğun kokulu yağları damıtma ve Doğu’dan gelen diş etlerine dek yakan kokuyu düşünüyor. Duygusal yaşamdaki karşıtı olmayan aklın ruh halinin olmadığını gördü ve gerçek ilişkilerini keşfetmeye, mistik olan ve bir tutkuyla karıştırılan amberde neyin var olduğunu merak ederek, onun tutkularını karıştıran bir ruh hali olmadığını fark etti. Hafızasını uyandıran menekşeler ve beyninde rahatsızlanan misk içinde ve hayal gücünü boyayan champakta; sık sık gerçek bir parfüm fizyolojisini detaylandırmak ve tatlı kokulu köklerin ve polen yüklü çiçeklerin, aromatik balmumlarının ve karanlık ve güzel kokulu ağaçların, hastalığın yarattığı sivri farelerin, hovenanın deliliğe biraz daha yaklaşmasıydı.” der.
Henry Miller’ın Yengeç Dönencesi’nde, dokunaklı bir şekilde tasvir ederek: “Bu ezilmiş tereyağımı düşündüğümde kendimi küçük, eski dünya avlusunda, çok kokulu, çok kasvetli bir avluda görüyorum. Kepenklerdeki çatlaklar sayesinde garip figürler bana bakıyor.” der.
Koku ile ilgili metinlerde ve şiirlerde yoğunluklu bir sineztezi durumu söz konusu. İlk çocukluğumda sağ elimle yazıya başlamıştım. Fakat denge ile ilgili sporlarda ayaklarım solaktı. Sineztezi bir durum veya nesnenin kişide pek çok duyum uyandırmasıdır. Evet, koku görülebilir, dokunulabilir, yazılabilir. Heinrich Böll’ün Palyaço kitabındaki karakteri telefondan kokular alabiliyordu, Cummings şiirinde sineztezi durumu olan çok fazla kokulu dize var.
“ve güller neydi. Parfüm?
Unutmaya çalıştığım için… koku sadece Müzik”,
Koku Türk şiirinde de yoğunluklu olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet’in “Al yanakları mis kokan Amasya elması…”; sonra, Oktay Rıfat’ın ıhlamur kokuları… “eksilmeyen bitmeyen sadece
gittikçe daha baygın daha dirençli
kokusu mayısta ıhlamurların.” Sonra Ahmed Arif’in karanfili: “Karanfil kokuyor cıgaram. Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” Asaf Halet Çelebi: “sandukalar öd ağacından
misk ile amber kokuyor
cânımda tüten bir koku var
câaan” der. Elbette İlhan Berk… “Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum. Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.” Enis Batur: “Senin için perdaha çektim içimdekihayvanı; gövdemi yaya, burguyaaldım senin için. Bu koku, bu kor,bu gemsiz istek senin açlığın için.”
Kaynaklar
- İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası Prof. Dr. Z. Tez
- Parfümün Tarihsel Gelişimi M. (Biran) Tunçay
- Türkiye’de Botanik Tarihi Araştırmaları A. Baytop
- Koku P. Süskind
- Kokunun Tarihi A. Corbin
- Duyguların ve Cinselliğin Kokular Alemi M. Biricik
- “Kutsal Dumandan Sihirli Damlaya” Parfüm Ş. Şentürk
- Parfüm ve Şiir: Kokulu Şeyler Kitabı J. Dubrow ve L. Lusby
- Cummings, Profil
- Akdenizli Şiirler Haz. S. Sezer
- Kanat Hareketleri Neyin Nesisin Sen E.Batur
- Toplu Şiirler İ.Berk
- Asaf Halet Çelebi Bütün Şiirleri A. H. Çelebi
- Hasretinden Prangalar Eskittim A. Arif
- Yengeç Dönencesi H. Miller
- Henüz Vakit Varken Gülüm N. Hikmet
- Dorian Gray O. Wilde
- Antonius ve Kleopatra W. Shakespeare
- http://www.theperfumemagazine.com
- Palyaço H. Böll
- Sirk Geceleri, Kanlı Oda A. Carter
- Parfümün Dansı T. Robbins
- Parfüm Ustası R. Monegal
Nihat Özdal, (1984, Halfeti) Çağdaş sanat, gastronomi, edebiyat, müzecilik alanlarında çalışmaları bulunmaktadır. Kitapları Google’dan Önce (2010, 2010 Memet Fuat Genç Şiir Ödülleri, 2011 Homeros Şiir Ödülleri) Kanat İzleri (2012), Düğmeler (2015), Deri (2017, 2017 Altın Defne Edebiyat Ödülü).